Berlin Havaalanındayım. Geriş dönüş yolculuğum başladı. 14 gün uzak kaldığım ve uzaktan yaşanılan acıların üzüntüsünü içinde hissettiğim, için için özlediğim Türkiye’deki hayatıma geri dönüyorum yoga annem Cyndi Lee ile çalışmanın verdiği hafifliğini hissederek…
Cyndi Lee’nin yıllar önce anlattığı bir hikayeyi burda paylaşmak istedim:
“Bir profesör zen öğretisini öğrenmek için Japon bir masterı ziyarete gider. Master çay ikram eder. Profesörün çay bardağı dolu olduğu halde master çay vermeye devam eder ve çay dökülmeye başlar. Profesör: – “bu kap dolu, daha fazla içine girmez”- diye uyarır. Master da cevap verir : -“Bu kap gibi dolusun kendi görüş, tahmin ve fikirlerin ile”. Ve sorar : “Kabını boşaltmadığın sürece sana nasıl birşey gösterebilirim ?””
Bu hikayeyi çok seviyorum. Bu eğitime de bu hikayeyi kalbimde tutarak gittim. Sessiz öğrenci kimliğimle. Yoğun ve dolu dolu geçen 10 gün sonrası, yorgun ama mutlu bir şekilde dönüyorum.
Başlangıç zihni – zen zihnini kendime anımsattığım eğitim sürecinde bildiğimi zannettiğim herşeyi mümkün olduğunca bir kenara bırakıp kabımı boşaltmaya ve ilk defaya davet etmeye izin verdim kendimi elimden geldiğince. Ana çağırdım. Gün bugündür. Bu an ilk defa şimdi gerçekleşiyor, bunu hatırlatarak kendime. Yoga şimdi’dir. Patanjali’nin birinci yoga sutrasını anımsayarak : Atha Yoga Anushasam. Atha şimdi demek. Shasam disiplin demek. Yoga disiplini şimdi ve burda başlıyor.
Ve bir kez daha derinden hissettim Cyndi’yi ne kadar çok sevdiğimi. Açıklığına, günlük hayat akışı içinde öğretiyi sunuş şekline, müthiş yaratıcı sekanslarına, adım adım hazırladığı sıralamaların bizi bir sonraki daha zor aşamaya nasıl hazırladığına, espiri anlayışına, topluluk bütünlüğünü koruma şekline, öğretme metoduna, ders verme pratiğindeki incelikleri, mütevazı duruşuna ve olduğu gibi gözüküp insan insan olmasına hayranım. Bu yeniden kavuşmamızı hazırlayan herşey ve herkese sonsuz şükranım. Dilerim daha niceleri olur. Yine birçok farklı canla paylaştığımız ve her bireyde biraz daha kendimizi görmemize imkan veren herkese teşekkür ediyorum.
Şimdi öğrendiklerimi hazım etme süresi başladı bile. Ve umarım içimde ve dışımda hissettiklerimi yüzeye çıkaracak açıklığı ve samimiyeti kendimde bulurum.
Cyndi de, Godfrey, Wayne Liquorman gibi birçok hocadan duyduğum okyanustaki damla benzetmesini çok anlamlı bir şekilde dile getirdi. Hepimiz okyanusdaki damlalar gibi bütünün parçasıyız. Kopuk değiliz. Nasıl ki bütün damlalar bir araya gelip okyanusu oluşturuyorsa, bizde bütünü beraber oluşturuyoruz. Hepimiz bütünüz. Ve hiçbir şeyi seçmiyoruz. İçimizde barındırdığımız herşey ile bütünüz. Ve beraber yaşam çemberini oluşturuyoruz. Ben bir damla gibiyim bütün diğer damlalara bağlı olan. Ve sevsek de, sevmesek de bütün diğer damlalar ile bir arada bütünü oluşturuyoruz. Herşeyin tam olarak bütünleşmesi.
Bütünün parçası olduğumuzu her söylediğimizde anımsatan adağımızı her ders sonu hep beraber bir ağız söylüyorduk. Elimden geldiğine türkçeye çevirdim.
Her canlı mutluluğa ve mutluluğun kaynaklarına erişebilsin
Her canlı ıstırap ve ıstırabın kaynaklarından özgür olsun
Hiçbir canlı özgürlüğün mutlak mutluluğundan ayrı düşmesin
Her canlı bağımdaşlıktan ve nefretten uzak ılımı yolun içinde olsun.
(İngilizcesi :
May All Beings have happiness and the causes of happiness
May All Beings be free from suffering and the causes of suffering
May All Beings never be parted from freedom true joy
May All Beings dwell into equanimity free from attachement and aversion)
Mey
03/11/2011
Comments