top of page
Yazarın fotoğrafı

KUŞ GİBİ ÖZGÜR…



Berlin’e vardım daha yeni…

Uzun zamandır hasret kaldığım bir his ile karşılaştım.

Hiç bilmediğim bu şehrin sokaklarında tamamen anda olarak, keşif duygusu ile yürümeyi, dilini bilmediğim insanların yanında gözlemci olmayı, tekbaşına restoranda oturup kitap okumayı ne çok özlemişim meğersem.

Niye geldim buraya?

Yoga Annem Cyndi Lee ile buluşmaya geldim. Tam 13 sene önce Om yoga merkezine (www.omyoga.com) adım attığım zaman kendimi evimde hissetmeme neden olan ve sonrasında ilk hocalık eğitimimi aldığım Cyndi Lee benim evet yoga annem. Ara ara onunla buluşma fırsatları çıktı önüme. New York’da yaşadığım süre boyunca, New York’u tekrar ziyaret ettiğim zaman ve geçen sene İstanbul’a ziyareti sırasında bir 6 gün beraber olabilmiştim onunla.

Bu sefer nasip Berlin’de buluşmakmış. Hocalık eğitiminin ikinci yarısında buluşmakmış. Onunla tekrar aynı odada aynı havayı soluyacağım ve beraber yoga yapabileceğim için çok mutluyum.

Geçenlerde çiceği burnunda yoga hocalarından birisi niye Mey hep eğitimlere gidiyorsun. Sen kendi yoga biçimini oluşturmayacak mısın gibi bir soru ile geldi bana.

Çok şaşırmıştım. Benim şu anda yoga dersleri veriyor olmam herşey bitti anlamına gelmiyor ki. Ben hep bir öğrenciyim. Hayatın değişimi ve kendi ilerlemem içinde hep öğrenci kalmayı tercih ediyorum sanıyorum ve aslında bir uygulama içinde bilmeye başladıkça daha çok bilinmeze ve gizeme gittiğimize inanıyorum ve hissediyorum.

Niye buraya geldim. Öyle çok nedeni var ki. Beslenmeye, yenilenmeye geldim. Yeniden öğrenmeye, yeniden şekillenmeye geldim. Bağlı ve parçası olduğum herşeyin dışına çıkma arzusu ile kendime ve hayatıma dışardan bakmaya geldim. Durmaya geldim. Günlük hayatın sorumsuzluğu içinde olmak istedim. Sorumsuzluk içinde bir kuş gibi hafif hissetme ihtiyaçından yola çıkarak geldim. Tekbaşıma olmaya geldim.

Unutmaya ve hatırlamaya geldim.

Dinlemeye ve günlük hayat koşuşturması ve rutinin dışına çıkıp dinlenmeye geldim.

Özlemeye geldim.

Yoga annemin yanında olma dürtüsü içinde bütün gün yoğun yoga uygulamasının içinde gerek pratik gerek teorik olarak derinleşmeye geldim. Ve büyüyen ben içinde, değişen algım içinde belki farklı belki aynı şeyleri duymaya ama belki bu sefer farklı bir yerden görmeye geldim. Kim bilir? Ve tabii önümde beni bekleyen vereceğim birkaç eğitimim var bu sene. Ve o yoğunluğa girmeden kendime yoga hediyesi vermek istedim.

Geçen senede 5 hafta böyle bir yoga kaçamağı yapabilmiştim. Ve umarım her sene en az bir hafta bir yerlere bu şekilde gidebilirim diye kendime söz vermiştim. Hatırlıyorum. O kadar güzel oluyor ki. Yoğunlaşmak, belki günde 10 saat. Günlük alışmış olduğun rutin dışında. Sessizlik içinde kalmak. Kendini bu yola adamış kişiler ile buluşmak.

Hayatlarımızın döngüsü içinde yoga yolunda bana rehber olmuş hocam ile buluşmak benim için çok değerli. Yoga annem neticede (Yeliz’in kulakları çınlasın). Tabii ki de körü körüne bir bağ değil bu . Yuvadan uçtum neticede kendi ayaklarımın üstünde duruyorum. Ama yine de Yoga annemden daha tam olarak kopmadım. Ve bu an içinde kopmakta istemiyorum.

Kendi yoga biçimimi oluşturmayacak mıyım sorusu ise düşündürdü beni. Ne demek kendi yoga biçimi? Yoga tazları ve biçimleri belki çok var. Ama yoganın özü bir değil mi? İnsan özü nasıl birse, ama birçok farklı insan tipi varsa, birçok da yoga tarzı var. Ama öz bir değil mi? Tabii ki de bunca sene içinde farklı hocalardan etkilenerek, kendi algımın içinde kendi sesimi bulmaya başladığıma inanıyorum. Kendi sesim kendi yoga biçimim mi oluyor? Bilemiyorum.

Öğrenci olmayı çok seviyorum. Yoga dersleri vermeyi, öğretmeyi de çok seviyorum. Ama zaten ikisi de birbirine bağlı kavramlar değil mi?

Bugün ilk günüm. Daha eğitime 4 gün var. Tek başıma dolaştım sokaklarda, yalnız öğlen yemeği yedim, adım attığım küçük şirin bir kafede. Kitabımı okudum. Bio marketlerin birinde Jivamukti Yoga merkezi afişi ile karşılaşıp, keşfetme duygusu içinde jivamukti Yoga merkezini ararken buldum kendimi. …Ve burada olmayan, bana evini açan arkadaşımın evinde yazarken. Kısaca özlediğim, kendimle tek başına vakit geçirebilmenin keyfi içindeyim.

Bugün okuduğum kitapta beni çarpan cümle içimde titreşiyor:

“Herşeyin olup bittiği yer kendi içimizde bir yer”. Sir John Eccles

20/10/2011

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page